Özalp, otomotiv sektörünün özellikle son 10 yılda beklenen ve beklenmeyen krizlerle karşılaştığını, bu krizlerle başa çıktıklarını ve krizleri fırsata çevirmeyi başardıklarını söyledi.
Rusya-Ukrayna savaşının otomotiv satışlarını doğrudan etkileyeceğini öngördüklerini söyleyen Özalp, “Tedarik zincirindeki küresel kırılma, ülkemiz yedek parça üreticileri için de ayrı bir fırsat doğurmuş olup, birçok yedek parça üretiminin de ülkemize kaydığını, başta ihracat pazarları olmak üzere, Türkiye’nin yedek parça üretiminde önemli bir üs olduğunu gösterdi.
Sadece üreticilerimiz değil, birçok dağıtıcı firmamız da ihracat pazarlarını büyütmeye başladılar ve artık sadece Türkiye pazarında değil, ihracat yaptıkları ülkelerde de dağıtım organizasyonu kurmaya başladılar” dedi. Döviz bazında 2022’nin 2021’e göre yüzde 10’un üzerinde bir büyümeyle kapatacağını kaydeden Özalp, 2023’ün otomotiv satış sonrası pazarı için yine büyümeye yönelik çalışmaların yapılacağı, sektör oyuncularının enflasyonist bir büyümenin yanı sıra adetsel olarak da büyümeyi hedefleyeceklerini belirtti.
UZAKDOĞU AVANTAJINI KAYBETTİ
2022’de pandemi süreci nedeniyle özellikle Uzakdoğu’nun artan hammadde ve taşıma fiyatları nedeniyle avantajlarını kaybettiğini ve Türkiye’nin bir fırsat yakaladığını söyleyen Özalp, başta Avrupalı birçok dağıtıcı firmanın fason üretimlerini Türkiye’deki üreticilere kaydırdığına dikkat çekti.
Bu gelişmeler ışığında, 2023’te de satış sonrası pazarının istikrarlı büyümesini devam ettireceği beklentisini güçlendirdiğini vurgulayan Özalp, sektör için 2023’te de en büyük riskin ekonomik belirsizlik olduğunu söyledi. Özalp konuyla ilgili olarak “Son yıllarda hem üreticilerimizin hem dağıtıcılarımızın işletme giderleri bütçe tahminlerinin çok ama çok üstünde devam etmekte.
Her ne kadar durağan bir seviyeye gelse de hâlâ yüksek olan emtia fiyatları, rekabet gücünü azaltan enerji maliyetleri ve finansmana ulaşmadaki zorlukların, ülkemiz adına en başta gelen riskler olduğunu söyleyebiliriz. 2022’de yakalamış olduğumuz ihracat pazar paylarındaki artışın kalıcı olması için rekabetçi olmamız gerektiğini, bunun içinde başta ekonomi olmak üzere, Türk markalarının artık tamamen kabul edildiği ülkelerle olan ilişkilere kadar tüm politikaların tutarlı olmasının önemli olduğunu düşünüyoruz” dedi.